BUCA'NIN LEVANTEN KÖŞKLERİ


İzmir’in Buca köyü 1700’lü yıllardan itibaren Avrupalı aileler tarafından devamlı oturulan bir yer haline gelmiştir. Avrupalı aileler Buca’yı İzmir’e yakınlığı, uygun iklimi ve Hıristiyan çoğunluklu nüfusundan dolayı tercih etmişlerdir. 1800’lü yıllardan itibaren Buca’ya Avrupalı ailelerin göçleri hız kazanmış ve Buca’da bir Levanten (Orta Doğu’da sürekli ikamet eden Avrupalılara verilen isim) kültürü doğmaya başlamıştır. Levanten aileler birbirleriyle kız alarak ve vererek akrabalık ilişkileri kurmuş, köydeki Rum nüfus ile de sınırlı bir ilişki kurmuşlardır. Baltazzi, Sevastopoulos gibi Rum ailelerin de Levantenler ile birlikte yakın ilişkiler kurduğu biliniyor. Bunun yanında Rumlar daha çok Levantenler’in günlük işlerinde bekçi, hizmetli gibi işler edinerek, onların yanında çalışmışlardır.

Levanten aileler sadece Hıristiyan nüfus ile değil Osmanlı Devleti’nin önde gelen yöneticileriyle de ilişkiler kurarak nüfuzlarını genişletmişlerdir. Kapitülasyonlar sayesinde geniş imtiyazlara sahip olmuşlar ve Ege Bölgesi civarında geniş topraklar edinmişlerdir. Bunun yanında Anadolu’da ilk fabrikaları kuran ve sermayeyi karşılayan da bu Avrupalı ailelerdir. 1863’te Sultan Abdülaziz’in Buca’ya gelmesi ve Levantenler’in çabalarıyla Paradiso’da düzenli bir şekilde at yarışlarının düzenlenmeye başlanması, bir kaç sene sonra da (1872) Buca hattının tamamlanıp, İzmir’den Buca’ya tren yolunun getirilmesi Levantenlerin aslında Osmanlı toplumunda ne kadar da büyük bir nüfuza sahip olduklarını göstermektedir. Buca’ya tren yolu getirildikten sonra Buca tam bir Avrupa kasabası haline gelmiştir. Geniş bahçeli evleriyle İngiliz, Amerikalı, Fransız, Hollandalı, İtalyan aileler başta olmak üzere pek çok zengin Avrupalı Buca’ya kalıcı olarak taşınmışlardır.

1900’lü yılların başından itibaren Levanten nüfusun Buca’da daha da arttığı görülmektedir. Osmanlı Devleti’nin giderek daha da zayıf duruma düşmesi, yabancı sermaye ihtiyacına neden olmakta ve Levantenler daha büyük bir öneme sahip olmaktadır. Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte ise hava değişmeye başlar. Britanya İmparatorluğu, Fransa ve İtalya karşı taraftadır ve Bucalı Levanten ailelerden de İtilaf Güçleri ordularında savaşan isimler olduğu bilinmektedir. Yine de, pek çok Avrupalı aile savaş sırasında Buca’da kalmaya devam eder. Bununla birlikte Yunan İşgali, Levantenlerin işlerini bozar ve Levantenler Yunan İşgali’ni hoş karşılamaz. Bunun en büyük sebebi ise zaten kapitülasyonlar dolayısıyla büyük bir avantaja sahip olan ve ticaret yapan Levantenlerin işgal döneminde ticaretinin aksaması ve İzmir’e gelen yeni yönetimdir. 1922’nin Eylül ayında Türk Ordusu’nun İzmir’i alacağı belli olmaya başlayınca, pek çok Avrupalı aile Buca’yı terkeder. Buca’da kalan Avrupalılar çok azdır. Savaş sonrasında ise ülkede ipleri eline alan Kemalist yönetim ile ilişkiler korkulduğu kadar kötü olmaz. Pek çok Avrupalı aile Buca’ya geri döner. Kemalist Türkiye’nin yabancı sermayenin yatırımına ihtiyacı vardır ve yabancı yatırımları hoş karşılarlar. Ne var ki, teşvik politikalarına rağmen özel sektör istenen seviyeye bir türlü gelemeyince ve bunun üstüne bir de 1929 küresel krizi ile birlikte gelen ekonomik sıkıntılar başgösterince, Kemalist hükümet ekonomi politikasını değiştirir ve devletçi bir politikaya bürünür. Pek çok özel kuruluş millileştirilir. Bu durum elbette Levantenlerin işine gelmez. 1930’lardan itibaren de Buca’daki Avrupalı nüfus hızla azalmaya başlar ve Buca ilk defa Müslüman çoğunluklu bir yerleşim birimi kimliğine bürünmeye başlar. Sonraki yıllarda sayıları gittikçe azalan Levanten nüfus, 1970’lerden sonra sayfiye görünümünü iyice kaybeden Buca’dan uzaklaşarak ya yurtdışına ya da Bornova, Karşıyaka ya da Alsancak gibi nispeten daha sakin ve düzenli kalmış yerlere giderler. 1990’ların sonunda sayıları 50’yi geçmeyen Bucalı Levantenler’den günümüzde Buca’da yaşayan tek bir Levanten aile kalmıştır.

Bu yazıda Buca’daki Levanten köşkleri yakından incelenecek ve bu köşklerde yaşamış aileler hakkında bilgiler verilecektir. Söz konusu köşkler Buca’da sağlam durumda olan ve pek çok insan tarafından bilinen köşklerdir. Bu köşkler dışında günümüze gelememiş olan ya da günümüzde harabe durumda olan pek çok tarihi Buca köşkü ve olduğu da unutulmamalıdır.


– FORBES KÖŞKÜ –

Forbes Köşkü konumu itibariyle kuşkusuz Buca’daki en iyi konuma sahip köşktür. Günümüzde ağaçlar dolayısıyla Forbes Köşkü civarından Buca izlenemese de, geçmişte Forbes Köşkü’ne sahip olanlar Buca Ovası’nı  dört yönden de izleme imkanına sahiplerdi.

İskoçya’nın Angus bölgesi kökenli Forbes’lerin Buca’ya 1800’lü yılların ortalarında geldikleri söylenebilir. 1850 yılında İzmir’de de işleri olan MacAndrews Gemi Şirketi’nin sahibi Robert MacAndrew meyan kökünün İzmir yakınlarında yetiştiğini ve buradan para kazanabileceğini düşünür. Oğlu William MacAndrew’i araştırma yapmak için İzmir’e gönderir. Ona William Forbes de eşlik etmek için katılır. Aynı sene İzmir’de günümüzde halen varlığını sürdüren MacAndrew & Forbes Şirketi kurulur. Forbes ailesinin diğer üyeleri de zamanla Buca’ya yerleşir. Antimuan madeni ve meyan kökü ticareti ile servetlerine servet katarlar. William Forbes, Forbes Köşkü’nü yaptıran David Forbes’in amcası olur. Kendisinin de istasyon yakınında bir evi varmış ancak tam olarak nerede olduğu net değil. David Forbes’in babası Andrew Forbes ise Türkiye’ye hiç gelmemiş. Oğlu David’in doğumundan (1868) bir kaç gün sonra İskoçya’da intihar etmiş.

Forbes ailesinin ilk evlerinin Mıssır Köşkü olarak bilinen 117. sokak üzerindeki eski köşk olduğu sanılıyor. 1900’lü yıllara kadar muhtemelen burayı kullanan aile, 1908 yılında bu köşkü yaptırmış. 1909 yılında köşkün yandığı, köşkün girişindeki kitabede okunuyor. Neden yandığı ile ilgili efsaneler mevcut. En bilineni ise Forbes ailesindeki bir aşk meselesinden dolayı köşkün kasıtlı olarak yakıldığı ancak bu iddiayı destekleyecek bir kanıt yok. En gerçekçi görünen hikaye ise köşkün bir kavas tarafından kasıtlı olarak yakıldığı. Köşk, 1910 yılında yeniden yapılmış ancak ne ilginçtir ki, Forbes ailesi için işler yine yolunda gitmemiş. 1920 civarında işlerin kendileri için kötüye gideceğini sezince merkezlerini Atina’ya taşımışlar. Kayıtlarda 1922’de İzmir yanınca şirketleri olan Forbes-McAndrew şirketinin İzmir’deki faaliyetlerini tamamen sonlandırdıkları yazıyor. Buradan da görüleceği üzere Forbes ailesi köşklerini doğru-dürüst kullanamamış bile.

Feyyaz Erpi’ye göre yapı aslında amatörce bir şekilde, köşkü yaptıranların kararlarından dolayı belli bir tarz ifade etmeden yapılmış. Geometrik formları birbirine uymuyor ve gelişigüzel bir kompozisyon söz konusu. Yapının iki avantajı var. Birincisi bir tepe üzerine konumlandırılmış olması ve yapının tepesindeki kule biçimindeki köşe bloku. İkinci avantajı ise ithal edilmiş olan malzemelerinin kalitesi ile taş ve ahşap malzemelerdeki enfes işçilik. Böylece Orta Çağ feodal şatolarına benzer bir şekilde bir egemen sınıf süsü verilmiş. İstanbul Çubuklu’daki Hidiv Abbas Hilmi Köşkü ile de benzerlikler göstermekte. Feyyaz Erpi ayrıca Forbes Köşkü’nün bahçesinin diğer Buca köşklerinden farklı olarak tamamen doğal ormanlık alan haline getirildiğini ve özenli bir bahçecilik yapılmadığını söylemekte. Ancak buna pek zamanları olmuş gibi de gözükmüyor. Köşkü zaten ancak on sene kullanabilmişler.

Forbes ailesinden sonra köşkte kısa bir süre Marcel Russo ve ailesi ikamet etmiş. Sonrasında 1942 ile 1952 yılları arasında Whittall ailesinin oturduğu biliniyor. Bu dönemde de tepenin ve köşkün bozulmadan kaldığını tahmin edebiliriz ancak sonrasında 1951 yılında mülkiyeti SSK’ya geçince işin seyri değişmiş. 1950’li yıllarda hemen güneybatısına sanki başka yer kalmamış gibi hastahane yapılınca, köşkün bütün görkemi bozulmuş. Pek çok kez restorasyon gündeme gelse de henüz genel bir bakım yapılmış değil. Köşk, 1996’da SSK tarafından 49 yıllığına Kültür ve Turizm Bakanlığı’na tahsis edildi ancak 3 yıllık süre içinde sadece basit onarımlar gerçekleşti. Köşkün çatısı onarıldı, belli bölgelerde sıvalar yapıldı ancak restorasyon, taban tahtalarının bir kısmının değişmesinden öteye gidemedi.

Forbes’ler ile ilgili yanlış bilinen iki bilgiye değinmekte de yarar var. Bu bilgilerden birincisi tren yolunu başta Forbes’lerin kendi evlerinin önüne getirmek istediği sonradan trenyolu hattının daha da ileriye Rees Köşkü’ne kadar uzatıldığı iddiası. Buca’ya tren hattı 1872’de gelmiştir ve hem Rees hem de Forbes köşklerinin yapılışı 1890 sonrasıdır. Yani bu iddia mümkün gözükmemekte. İkinci yanlış kanı ise Forbes ailesinin dünyaca ünlü Forbes’ler ile bir alakası olduğu kanısıdır. Buca’da ikamet etmiş Forbes ailesi ile dünyanın en zenginlerin olan Forbes ailesinin bir bağı bulunmamaktadır.


– REES KÖŞKÜ –

Rees Köşkü, Buca Eğitim Fakültesi’ne ait büyük ve güzel bir kampüsün içerisinde yer alır. Buca’nın en büyük tarihi yapısıdır. 1870-1887 yılları arasında bir tarihte yapılmasına rağmen, dönemin küçük Buca köyüne göre oldukça devasa bir yapı olarak inşa edilmiş olması, Rees ailesinin nüfuzunu da ortaya koymakta.

Rees ailesi Buca’da iz bırakmış Levanten ailelerden. Aslen Galler kökenli olan bu aile, pamuk ve iplik ticaretinin kalbi olan Manchester’dan gelmiş. Thomas Bowen Rees, 1853 yılında Kırım Savaşı sürerken İzmir’e geliyor ve boya ticaretinden bir servet yapmayı planlıyor. Aile pek çok farklı işe girişmiş. Türkiye’ye geldikten bir süre sonra pamuk işinden vazgeçerek maden işine yöneldikleri belirtilmiş ve sonrasında da yavaş yavaş büyük bir servet yapmışlar.

Buca’da dini konularda yaptıkları katkılar, kendilerinin Buca’daki nüfuzunu da göstermektedir. Önce Buca Protestan Kilisesi’ndeki vitrayları yaptırmışlar ve sonrasında da kilisenin piyanosunu da yine onlar bağışlamışlardır. Tren yolunun bittiği yerin batısındaki araziyi de yine muhtemelen büyük meblağlar ödeyerek Rees ailesi almıştır. Yine aynı zamanda Paradiso’daki hipodromun tribünlerini de onlar yaptırmıştır. Atlara meraklı olduklarını gösteren bir diğer kanıt ise köşklerinin bulunduğu arazinin kuzeyinde halen duran at haralarıdır.

Kaynakların çoğunda yapılış tarihi olarak 1890-1895 tarihleri gösterilmektedir. Ancak yakın dönemde keşfedilmiş bir tabloda köşkün 1887 yılında resmedildiği görülmüştür. Bundan dolayı da köşkün 1880’li yıllarda yapıldığı ihtimali oldukça büyüktür. Stephanie Farkoh ise köşkün yapım tarihini ”20. yüzyıla gelmeden hemen önce” olarak ifade etmiştir. Ailenin bir dönem de İstasyon Caddesi üzerindeki Alparslan Evi’nde oturduğu söylenmektedir.

Feyyaz Erpi kitabında Rees Köşkü’nün kaliteli bir mimari ve işçilik ile yapıldığını ifade ediyor. Rees Köşkü’ne Birinci Dünya Savaşı sırasında Vali Rahmi Bey tarafından el konulmuş. Sonrasında köşk geri verilmiş. Rees’ler 1930’larda köşkten kalıcı olarak ayrılmışlar. İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında bir süre daha oturdukları bilinmekte ancak muhtemelen geçici süreyle kullanmışlar. Ayrıca 1930’lu yıllarda köşk bir süre – muhtemelen kiracı olarak – Russo ailesi tarafından da kullanılmış. Bir dönem de – muhtemelen 1940’larda – Guiffray ailesi oturmuş. 1960’da köşk devlete geçmiş ve o tarihten itibaren eğitim kurumu olarak kullanılıyor.


– BALTAZZI KÖŞKÜ –

Buca’nın en ünlü köşklerinden birisi kuşkusuz Baltazzi Köşkü’dür. Alex Baltazzi anılarından bahsederken ailesinin kökenleri hakkında da bilgiler vermiş. Baltazzi ailesi 1746’da Venedik’ten gelmiş. Venedik’ten geldikten sonra ilk olarak Hacılar köyüne, sonra İzmir’deki Frenk Sokağı’na, oradan da Buca’ya gitmişler. Alex Baltazzi kendi soyunu ”Bucalı” olarak tanımlamış ve ”benim büyük büyükbabam Bucalıydı.” demiştir.


Demostanis Baltazzi döneminde aile Buca’ya yerleşiyor ve kendi Rum bağlarını da kullanarak bölge halkıyla kaynaşıyor. Baltazzi ailesi ile ilgili Buca’daki ilk kayıt 1859 yılına aittir. Köşkü yaptıran Demostanis Baltazzi’nin 1859 yılında Buca’da Marie Constantine Sevastopulos ile evlendiği görülmekte. Bu zamanlarda, yani 1850’li yıllarda Baltazzi Köşkü’nü yaptırdıkları tahmin ediliyor. Bu açıdan Baltazzi Köşkü, Buca’da Hole Köşkü’nden sonra en eski ikinci köşktür denilebilir. Mimarı ise dönemin ünlü mimarlarından John Turtle Wood’dur. 1890’larda köşk Ermeni Ispartalıyan ailesine satılıyor. Ispartalıyan ailesi de Buca’da İstasyon Caddesi’ni yaptıran ailedir. Bundan dolayı bu caddeye Ispartalıyan Caddesi de denilmiştir. 1910’larda İtalyan hükümeti Baltazzi Köşkü’nü satın almayı düşündü. Osmanlı Bankası müdürü İtalyan Suciani’ye köşkü alması talimatı verildi ancak o dönemde İtalya ile Yunanistan arasında Ege Bölgesi’ni ele geçirmek için bir rekabet vardı. Sonunda yarışı Yunanistan kazandı ve Yunan Milli Bankası adına 120,000 kaimeye köşk satın alındı. Köşk Yunanistan başbakanı Venizelos’a hediye edildi. Venizelos ise köşkü İzmirli yetim çocuklara tahsis ettirdi.

1922’de Buca’nın Türk Ordusu tarafından alınmasından sonra, köşk devlete geçmiş. Söylenene göre Mustafa Kemal Paşa burasının okul yapılmasını istemiş. Burası ortaokula dönüştürülmüş ve uzun yıllar bakımlı bahçesi korunmuş. Ancak sonraki yıllarda, liseye dönüştürülünce bahçesi bozulmaya başlamış, yanındaki zarif bina yanmış. Güney tarafına yeni binalar yapılmış. Orijinal heykeller ise yağlı boya ile boyanmış.

Feyyaz Erpi’ye göre binanın kendine özgü bir üslubu var. Yapıda Avrupa kültürünün egemen olduğunu belirtmiş. Bahçe düzeninin ise Latin Avrupa stili şeklinde düzenlenmiş olduğunu söylüyor. Bahçe’deki venüs heykelinin bir kopyası hala duruyor. Orijinali ise koruma altına alınmış. Kararas’a göre venüs heykeli Ermeni heykeltraş Papazyan tarafından yaptırılmış. Baltazzi ailesi sanata çok meraklı bir aile olduğundan dolayı da geçmişte bahçede pek çok heykel varmış.

Günümüzde imam hatip lisesi olarak kullanılmakla birlikte, köşk restorasyon gerektiriyor. Geçmişte bahçedeki heykelleri çalma girişimleri olmuş. Hem Sultan Abdülaziz’in hem de Atatürk’ün kaldığı bir köşk olduğu göz önüne alınırsa, sadece Türkiye tarihi değil aynı zamanda Türk/ İslam tarihi açısından da sahip çıkılması gerekiyor.


– DE JONGH KÖŞKÜ –

De Jongh ailesi Rees ve Forbes’lere kıyasla Türkiye’ye daha erken gelmiş bir aile. Hem Bornova’da hem de Buca’da yaşayan bireyleri mevcutmuş. İzmir’e ilk gelen aile üyesi John Richard de Jongh, 1812 yılında dönemin İsveç ve Danimarka konsolosu Robert Wilkinson’ın (1822’de Buca’da ölmüş) yönlendirmesiyle İzmir’de ticarete atılmış ve Konsolos Wilkinson’ın kızı ile evlenmiş. De Jongh’lar bu zamandan beri aralıksız Buca’da oturmuş olmalı. Bu da onları en eski Bucalı aileler arasına sokuyor. De Jongh Köşkü’nü yaptıran aile ferdi ise John Richard de Jongh’un torunu Henry de Jongh’dur. Malikanenin 1877 yılında inşaa edildiğine dair yaygın ve yanlış bir bilgi var. Henry de Jongh bu tarihte sadece 15 yaşındaydı. De Jongh aile kayıtlarında De Jongh ailesinin buraya 1909 yılında taşındığı göz önüne alınırsa, köşkün 1900’lerin başında yaptırıldığı söylenebilir. Ayrıca Dokuzçeşmeler’deki eski Aliberti Köşkü’nün de geçmişte De Jongh’lara ait olduğunu söyleyelim. De Jongh ailesinin Buca’daki eski evi de Aliberti Köşkü olmalı.

De Jongh ailesi ilerleyen yıllarda zor zamanlar geçirmişler. Birinci Dünya Savaşı’nda hava saldırılarından korunmak için ‘konak’ denilen ve Aliberti Köşkü olarak bilinen yere taşınmışlar. Sonradan yeniden eve dönmüşler. İstiklal Savaşı sırasında ise 10 Eylül’de Buca’da aileden iki üyelerini kaybetmişler. Sonrasında Türkiye’den ayrılmışlar ve geriye sadece bir çift dönmüş. Köşk, 1927’de – muhtemelen kiralık olarak – Alman Konsolosluğu olarak kullanılıyor. 1928’de De Jongh’lar köşkü Sperco ailesine satıyor ve Türkiye’den ayrılıyorlar. Sperco ailesinin 1944 yılına kadar mülkiyetinde kalan köşk, bu tarihte devlete satılıyor ve sanatoryum olarak kullanılmaya başlanıyor. Köşkün sonradan bir süre Aliberti ailesine geçtiği de söyleniyor ancak burada da muhtemelen bir yanlışlık var. Aliberti’ler Dokuzçeşmeler’de De Jongh’lara eskiden ait olan evin sahipleriydi. Ancak, belki De Jongh Köşkü’nde de kısa bir süre oturmuşlardır.

De Jongh Köşkü sonradan devlete devredilmiş ve bir süre sanatoryum olarak kullanılmış. Günümüzde SGK olarak kullanılıyor ve maalesef yanlarına eklenen iki çirkin bina ile gösterişini biraz kaybetmiş durumda. Burada bir kaç cümle de Güzel Hava Kulübü’ne ayıralım. Köşk arazisinin hemen güneybatısında eskiden tenis kulübü varmış ve Bucalılar tarafından ‘Mösyö Marsel’ olarak bilinen Marcel Icard tarafından 1960’lı yıllarda bakımı üstlenilmiş. Bu yıllarda bazı Türkler de Levantenler sayesinde tenis oynamayı öğrenmişler. Sonrasında kapatıldı, yıkıldı ve yerinde apartmanlar var. Geriye sadece cadde boyundaki bir dizi selvi ağacı kaldı.

Feyyaz Erpi malikanenin özelliklerini sıralarken, iddialı mimariden uzak sadece zengin bir villa görünümünde olduğunu ifade etmiştir. Rees ve Forbes köşklerindeki gibi iç mekan zenginliği söz konusu değildir. Ayrıca içerideki ana merdivenin gereğinden fazla yer kapladığından ve yapıda bir de ışıklandırma sorunu olduğundan bahsetmiş.


– RUSSO KÖŞKÜ –


Russo Köşkü’nün yapılırken Buca Kasaplar Meydanı’na yakın Hacılar Evi’nden ilham alınarak yapıldığı düşünülüyor. Feyyaz Erpi’ye göre, evin ön tarafının gösterişli, arka tarafının ise gösterişsiz olmasından dolayı, evi yapanlar muhtemelen bir sosyal gösteri ifadesi ile evi inşa ettirmişler. Evin ön tarafı özellikle gösterişli yapılmış.


Russo Köşkü’nün 1900’lerin başında (bir kaynağa göre 1895) yapıldığı düşünülüyor. Evi yaptıran kişi Christian Russo olarak biliniyor ve kendisi 1874 doğumlu. Kayıtlarda Christian Russo’nun oğlunun da 1915 yılında Buca’da doğduğu görülüyor. Ev sonrasında 1945 yılına kadar Berta Russo tarafından kullanılmış. Berta Russo aynı zamanda günümüzde Heykel’de Ziraat Bankası olarak kullanılan tarihi evin sahibi Gabriel Russo’nun da kızı oluyor. Bu bilgilerden de evin yapımından 1945 yılına kadar aralıksız Russo ailesinde kaldığı tahmini yapılabilir. Sonrasında bir süre Icard ailesi tarafından da kullanılmış.

Günümüzde sadece estetik görünümü değil aynı zamanda bakımlı haliyle de parmakla gösterilen Buca evlerinden bir tanesidir.


– DAVUT FARKOH KÖŞKÜ –



Davut Farkoh Köşkü’nün yapım tarihi 1903 olarak biliniyor. Farkoh ailesi aslen Suriye’den gelme Arap Hıristiyan bir aileymiş. İzmir’de ticaret ve deniz taşımacılığı yaparak büyük paralar kazanmışlar.

Ömrünün tamamına yakınını Buca’da geçiren ve ailenin son üyesi Stephanie Farkoh’un 1986 yılında Buca’da Heykel Meydanı’ndaki evinde hayatını kaybettiği biliniyor. Bu köşkün Buca Belediyesi’ne geçişi 1930’lu yıllardır. Bu tarihten itibaren 2000 yılına kadar belediye binası olarak kullanılmıştır. Sonrasında ise belediyeye ait kültür-sanat merkezi olarak kullanılmaya başlanmış. Bu köşk iyi bir şekilde bakıldıktan sonra tarihi yapıların nasıl da iyi durumda olabileceklerine de çok güzel bir örnek.

Köşkün arkasında da hamam ve diğer yardımcı binalar mevcuttu. Hamam artık olmasa da, yardımcı binalar günümüzde de kütüphane ve restoran olarak kullanılıyor.


– GAVRILI KÖŞKÜ –


1905 yılında Rum Gavrili ailesi tarafından yaptırılmış olan bu köşk, günümüzde restoran olarak kullanılıyor. Gavrili ailesi Buca’nın zengin Rum ailelerindenmiş ve İzmir’de bir tane pastahaneleri varmış. 1922 yılından sonra Buca’dan ayrıldıkları tahmin ediliyor. Ailenin başı Costa Gavrili isimli bir Rum ancak bu kişi ve aile hakkında bir bilgi yok. Sonrasında burada 1930’ların sonlarına kadar Pengelley ailesi oturmuş. Kernevek kökenli bu ailenin Buca’ya Galler’den 1850’li yıllarda geldiği tahmin ediliyor. Alfred William Pengelley, MacAndrews-Forbes Şirketi’nin Nazilli ve Aydın’daki likör işinde çalışmaktaymış. Pengelley ailesi, 1930’lu yılların sonu ya da 1940’lı yılların başında Türkiye’den ayrılarak Kenya’ya gitmişler. Ev yakın zamana kadar özel bir bankaya ait bir misafirhane olarak kullanılıyordu.

Feyyaz Erpi’ye göre, zemin ve üst katların yüzey dokuları, köşkü dört yüzünden çeviren tuğla friz, pencere üzerindeki yarım daire kemer ve alınlıkları ile pencerelerin altındaki rozet motifler, tamamen bu köşke ait bir özelliktir.


– BARFF KÖŞKÜ –

İngiliz Barff ailesine ait bu köşkün yapılış tarihi 1902’dir. Sonraki yıllarda restoran olarak kullanılmış ve Bucalılar tarafından Eylül Köşk olarak adlandırılmıştır. 1907 yılında eski Fransa Kraliçesi Eugenia da burada bir kaç saat misafir olmuştur.

Barff ailesinin en az 1890’dan beri Buca’da oturduğu bilinmektedir. Uzun yıllar Buca’da oturmaya da devam etmişler ve hatta savaşın en yoğun yaşandığı Eylül 1922’de de Buca’da kalan tek İngiliz aile olmuşlardır. Pek çok Rum, Barff ailesinin evine sığınmış ve Yunanistan’a nakil edilene kadar da bu aile tarafından güvende tutulmuşlardır. Barff ailesi savaştan sonra da Türkiye’de kalmaya devam etmiş. Kayıtlarda 1956 yılında Barff ailesinin halen Buca’da yaşadığı görülmekte. 1960 yılında ise Türkiye’den ayrıldıkları görülüyor. Buradan da Buca’daki İngiliz geleneğinin son temsilcilerinden olarak, 1950’li yılların sonunda Buca’dan ayrıldıkları söylenebilir. Sonrasında ev, sabun şirketi sahibi Apaydın ailesine geçmiş ve onlar da evi 1960’lı yıllarda devlete satana kadar kullanmışlar. O tarihten beri zaman zaman boş kalmasının dışında kafe ve restoran olarak kullanılmış. Günümüzde Dokuz Eylül Üniversitesi sınırları içerisindedir.

Feyyaz Erpi’ye göre, ön ve arka cephedeki açıklıklar kendine özgü, yan cephe ise Rönesans havasında bir kompozisyon gösterir. Dantel motifli saçak silkmeleri ve ön bahçedeki havuz ise klasik Buca evlerine özgü bir karakter yansıtır. Geçmişte bakımlı olduğu bilinen bahçeden geriye ise sadece havuz ve ağaçlar kalmıştır.


– HANSON KÖŞKÜ –

Hanson ailesine ait köşk, taş ve tuğlalarla yapılmış zarif bir mimari barındırıyor. Hanson ailesi, 1800’lerin başından beri İzmir’de ve İstanbul’da var olan bir aile. James Frederick Hanson’ın 1820 yılında Levant Şirketi’ne dahil olduğu görülüyor. Ailenin Buca ile ilgili ulaşılabilen ilk kaydı ise 1841 yılına ait ki, bu da Hanson’ların köklü Buca ailelerinden olduğunu gösteriyor. James Frederick Hanson, 1841 yılında ünlü İngiliz başkonsolos Francis Werry’nin torunu Eliza Zoe Werry ile Buca’da evlenmiş. Köşkün yapılış tarihi ise 1876 yılıdır. Bu tarihten beri de el değiştirmeden Hanson ailesinde kaldığı tahmini yapılabilir. Köşk, 1950’li yıllarda John Hanson isimli bir muhasebeciye aitmiş. John Hanson, İstiklal Savaşı sonrasında Buca’dan ayrılmayıp da yaşamaya devam eden az sayıdaki İngilizlerden. 1928’den sonra bir dönem de kilisenin hazinedarı olarak görev yapmış. Hanson’ların köşkten ne zaman ayrıldıkları net değil ama 1950’li yılların sonu olmalı.


Günümüzde halen sağlam olan yapı, özel bir okul olarak kullanılıyor.


– HOLE KÖŞKÜ –


Buca’nın bilinen en eski köşküdür. 1840’lı yıllarda çizilmiş resimleri bulunmuştur. Ne var ki, evi yaptıran ilk sahipleri bilinmiyor. İki katlı olup, bahçeye çift başlı bir merdiven ile inilir. Bu bakımdan klasik bir Buca köşkü mimarisini barındırdığı söylenebilir. Köşkün Osmanlı Dönemi’nde bilinen sahipleri, İzmir’de dönemin Britanya İmparatorluğu konsolos yardımcılığını yapan Edwyn Cecil Hole ve ailesidir. Köşkün ismi de bu aile ile anılır. Hole ailesi, Birinci Dünya Savaşı sırasında da İzmir’de kalmış ve hatta savaş sırasında sorgulanmış. Büyük İzmir Yangını sırasında da İzmir’de kalmış ve Britanyalı ailelerin İzmir’i güvenli bir şekilde terketmesi konusunda yardımcı olmaya çalışmışlar. Muhtemelen savaştan sonra da Türkiye’ye bir daha dönmemişler. Köşk bir dönem anaokulu olarak kullanıldı. Ancak günümüzde boş durumda ve kurtarıcısını bekliyor.


– FRANCIS BLACKLER KÖŞKÜ –

Ortada iki katlı bir bölüm bulunmakla beraber, köşkün kendisi tek katlı ve yuvarlak bir şekildedir. Bu durum da akıllara köşkün ilk olarak bir av köşkü amacıyla yapılmış olabileceğini getirmekte. Köşkün giriş kapısının altına çizilen tarihte ”1855 FCB” yazmaktadır. Buradan da köşkün 1855 yılında Amerikalı tüccar Francis Chipman Blackler tarafından yaptırıldığı anlaşılmakta. Blackler ailesinin İzmir’e geliş tarihi 1830’lu yıllardır. Buca’ya ne zaman geldikleri ile ilgili ise bir bilgi yok. Buca ile ilgili en eski kayıt 1854 yılına ait. Francis Chipman Blackler’ın kızı Evelyn, doğduktan 1 ay sonra Buca’da hayatını kaybetmiş. Buradan da köşkü yaptırmadan önce de Buca’da bir süre ikamet ettikleri anlaşılıyor. Francis Chipman Blackler’ın kendisi 1875 yılında Buca’da hayatını kaybetmiş ve köşk, oğulları tarafından uzun yıllar kullanılmaya devam etmiş. Kayıtlarda, oğullarından William Blackler’ın 1936 yılında halen Buca’da oturduğu görülüyor. Evi ise İzmir Caddesi üzerinde, günümüzde Buca Parkı’nın olduğu yerdeymiş.

Blackler ailesinin köşkü savaştan sonra 1920’li ya da 1930’lu yıllarda İtalyan Falbo ailesine sattıkları tahmin ediliyor. Falbo ailesi ise evi uzun süre kullandıktan sonra 1980 yılında Türker ailesine satmış ve Türkiye’den ayrılmışlar. Ev günümüze kadar geniş bahçesini korumayı başarmıştır.


– LIPOVATZ KÖŞKÜ –


Lipovatz Villası, Buca’nın üç katlı tek tarihi yapısı olma özelliğine sahip. Köşkün 1800’lü yılların ilk yarısında yapıldığı tahmin edilmekte. Osmanlı Dönemi’nde Buca’da Alexander Oteli olarak kullanılan otelin burası olma ihtimali yüksek. Sonrasında Baltazzi’ler ile akraba olan Bulgaristan kökenli Lipovatz ailesine geçmiş. Lipovatz’lar, İzmir’de sabun fabrikası işletmişler. Bir dönem yağ ve tahin işinde de bulunmuşlar. Köşkü 1955 yılında satarak İzmir’e taşınmışlar.

Feyyaz Erpi, yapıyı ”Buca mimarisine tamamen yabancı bir yapı” olarak tanımlamış. Pencere ve kapı kısımlarında değişiklikler var ancak yine de çok fazla değişikliğe uğramadan günümüze gelebilmiş.


– Ekler –


Köşkün adı
Yapım tarihi
Köşkü yaptıran (doğum-ölüm)
Milliyeti
Mesleği
Baltazzi Köşkü
1860'lar
Demosthene Emmanuel Baltazzi (1835-1900)
İtalyan
Tüccar, arkeoloji
Barff Köşkü
1902
Edward Dionysius Barff (1843-1920)
İngiliz
Tüccar
Davut Farkoh Köşkü
1903
George Davut Farkoh (?-?)
Arap
Gemi işletmecisi
De Jongh Köşkü
1900'lerin başı
Henry Richard de Jongh (1862-1935)
İngiliz
Tüccar
Forbes Köşkü
1908
David Forbes (1868-1941)
İskoç
Meyan kökü tüccarı
Francis Blackler Köşkü
1855
Francis Chipman Blackler (1823-1875)
Amerikalı
Halı tüccarı
Gavrili Köşkü
1905
Kosta Gavrili (?-?)
Rum
Tüccar
Hanson Köşkü
1876
John Hanson (?-?)
İngiliz
Tüccar
Hole Köşkü
1800'lerin başı
Edwyn Cecil Hole (1889-1976)
İngiliz
Konsolos
Lipovatz Köşkü
?
Constantino Alexander Lipovatz (1898-1973)
Bulgar
Sabun ticareti
Rees Köşkü
1880'ler
Thomas Bowen Rees (1823-1899)
Galli
Gemi işletmeciliği
Russo köşkü
1895
Christian Maria Russo (1874-?)
İtalyan
?

Buca tarihi köşkler listesi



Bu yazı atalarimizintopraklari.com tarafından oluşturulmuştur. Tüm hakları saklıdır. Bu yazının tamamı ya da bir kısmı kitap, dergi ve gazetelerde kaynak gösterilmeden kullanılamaz.