- Hepimizin suçu vardır fakat bu yollarda şoför ne diyebilir? Buca'nın sularında domuz yavruları mı yüzüyormuş? -
Bana küçükken babam ''oğlum, dur bakalım'' derdi, ''biraz sabırlı ol. Hele şu ayağındakiler de eskisin de ondan sonra her şeyini baştan aşağı yenilerim. Şimdi nasıl olsa üstünü yenilesem ayakların çirkin kalacak. Hem böyle yapmazsak yeni bir şey giydiğin göze çarpmaz!''
Benim hoşuma giderdi doğrusu bu fikir. Bilmem siz ne dersiniz?
Bizim Buca da aynı vaziyettedir. ''Her şeyin eskisin de ondan sonra imar edelim.'' Deyip geçiyorlar galiba! İzmir'in belli başlı tanınmış üç banliyösü vardır: Buca, Burnava, Karşıyaka. Bitaraf bir gözle bakacak olursak, tabii güzelliği ile, Buca bunların hepsinden üstündür. Fakat bugünkü vaziyet ile hiç tereddüt etmeden diyebiliriz ki: ''Buca hepsinden kötüdür.'' Çünkü her türlü bakımdan mahrumdur!
Bana öyle geliyor ki, Buca hakkında babamın bana: ''Her şeyin eskisin de, yenisini yaparsak daha iyi olur!'' dediği gibi düşünülüyor!
Gelin sizinle Konak'tan kalkıp otobüsle bir kere Buca'ya gidelim ve Buca'da biraz gezelim. O zaman her şeyi daha iyi görmüş oluruz. Basmahane'ye kadar rahatça gidebiliriz. Çünkü yollar düzgün ve bakımlıdır. Basmahane'den hareket ediyoruz. Yol daralmış ve daraldığı nisbette de bozulmaya ve kalabalıklaşmaya başlamış. Yolun bozukluğu Tepecik'e varıp Buca'ya yoluna saptıktan sonra kendini büsbütün gösterir. Artık kendinizi otobüste değil, dalgaya tutulmuş bir gemide zannedersiniz.
Zavallı şoförler! Onlara kızmakla beraber, bazen acımamak elden gelmiyor. Oncağızlar yolun bozukluğu yüzünden otobüstekileri sarsmamak için direksiyonu hiç durmadan sağa sola kıvırırlarken bakmışsınız ki, önlerine irili ufaklı çocuklar çıkıvermiş. Artık oracıkta gayriihtiyari: ''Allah belalarını versin bunları yetiştiriyorum diyenlerin!'' avazesi yükselir. Şoför kazaen bunlardan birine çarpsa veya birini ezse yakasına yapışır: ''gel bakalım!'' deriz. Bana kalırsa bundan evvel o çocukların analarının babalarının yakalarına yapışmalıyız.
Şikayetlerden biri de şudur: ''ne biçim otobüs bunlar yahu! Bit pazarına yollamalı bunları!'' Haklı konuşalım; böyle bozuk bir yolda işleyen otobüsler için: ''ne biçim otobüs bunlar yahu!'' mu demek yoksa ''Ne biçim yol bu!'' demek mi daha doğru olur?
Çok iyi biliyorum, hatta bütün Bucalılar da biliyor; Buca'daki otobüslerin hepsi bundan üç ay evvel garajdan yepyeni olarak çıkmıştı. Bozuk bir yolda günde en az yirmi beş, otuz defa gidip gelen bir otobüsten hayır beklenmez!
Buna rağmen Buca'ya işleyen otobüsler İzmir'dekilerin en yenilerindendir. Bir otobüs ise, en az üç dört sene iş görebilir.
Çok defa otobüste yer olmasa biletçinin: ''yerim yok bayım!'' demesine rağmen ısrarla: ''zararı yok ayakta da duruveririz.'' der ve otobüse zorla atlarız. Hatta bazen de ileri kaçarak ona çıkışırız bile. Sonra başka biri aynı şekilde otobüse binince hemen: ''yahu otobüslere balık istifi yapıyorlar insanları. Nedir yapılan bu marifet?'' diye isyan ederiz. Bu vaziyet karşısında marifeti işleyen acaba kimdir? Biletçi bizi zorla kolumuzdan tutup içeri çekmiyor tabi. Biz binmezsek mesele halledilmiş olur ama o dakika için böyle bir şey düşünmeyiz. Anlaşılıyor ki, işin bu cephesinde kabahatin büyüğü ne biletçide, ne belediyede, ne de şofördedir, bizdedir bizde!
Buca'ya yaklaşınca yol kenarında bir belediye memurunu görürsünüz. Vazifesi fazla yolcu alan otobüsleri cezalandırmaktır. Bu memur sabah, akşam burada bekler. Soruyorum: ''Bu memur aylardan beri burada bekliyor. Ne faydası olmuştur?'' Haydi bir faydası olduğunu kabul edelim. Yoktur ya, bu işin kış günlerinde de devam etmesine imkan var mıdır? Bana kalırsa bu şekilde o memuru orada bekletmek, boş olmakla beraber onu boşuna israf etmektir. Bilhassa tozda, toprakta güneş altında bırakarak!
Bu işin önüne ancak biz yolcuların fazla olarak otobüse binmememizle geçilebilir. Hem o memurun bundan daha evvel gelen bir çok esaslı vazifeleri vardır ki, ihmali caiz değildir. Mesela; yollar pistir, bakımsızdır. Evlerden pis sular sızmaktadır. Bakkallar sıkı kontrol altına bulundurulmuyor. Kahveler de aynı vaziyettedir. Devam edelim: ekmekler bozuktur. Koskoca Buca'da üç belediye zabıta memuru vardır. Bunların biri otobüsleri beklerse diğerleri ne iş yapabilir?
Hele hele Buca suyunun membaında (kaynak) domuz yavrularının yüzdüğünü söyleyenler bile vardır. Yollarda kırılan künklerden çobanların el, yüz yıkadıklarını ve Bucalıların da bu suyu içtiklerini ilave edecek olursak işin ne kadar acı olduğunu daha iyi izah etmiş oluruz zannederim.
Fethi Y. Eralp
27 Ağustos 1937, Anadolu