BUCA'NIN KAYBOLAN KÖŞKLERİ


1. Buca'nın tarih mirası

İzmir'in Buca ilçesi günümüzde her ne kadar kalabalık bir yerleşim yeri haline geldiyse de, halen kendine özgü tarihi mimarisini büyük oranda korumasıyla dikkat çekmektedir. Tarihi Buca'yı oluşturan Dumlupınar ve Yaylacık mahalleleri, günümüze kadar gelebilmiş olan en az yüz senelik evleriyle insanların dikkatini çekmekte ve çarpık yapılaşmasıyla bilinen Buca'da biraz olsun insanları rahatlatmaktadır. 

Buca geçmişte çok sayıda Avrupalı ailenin tercih ettiği bir yer olduğu için, günümüzde pek çok köşkü barındırmaktadır. Gout, Maltass, Forbes, Rees, De Jongh gibi ailelerin 1700'lerin sonu ve 1800'lerin başlarından itibaren uygun iklimi ve İzmir'e yakın konumu dolayısıyla Buca'yı tercih ettiği bilinse de, Levantenlerin (Orta Doğu'da yaşayan Avrupalılara verilen genel isim) Buca'yı yoğun bir şekilde tercih etmeye başlamaları, 1860'larda demiryolunun Buca'ya doğru uzatılmasına karar verilmesiyle olmuştur. 1863'te Sultan Abdülaziz'in Buca'ya geldiği ve Buca'ya yönelik bir hat açılması fikrinin kendisine iletildiği bilinmektedir. Bu tarihlerden itibaren İzmir ve çevre bölgelerde ikamet etmekte olan Levantenler Buca'yı daha fazla tercih etmeye başlarlar. O zamana kadar Seydiköy'e bağlı olan ufak Buca köyü; zamanla gelişmeye başlayacak ve Seydiköy, Kokluca, Naldöken gibi İzmir'e yakın yerleri geride bırakarak, Bornova ile rekabete başlayacaktır. Levantenlerin Buca'ya görkemli köşkler yaptırmaya başlamaları ile Buca, köy görünümünden zamanla uzaklaşmış ve 1800'lerin sonuna doğru İzmir'in bir banliyösü konumunu almaya başlamıştır. Levantenlerin yaptırdığı köşkler ise Buca'nın tarihinin bir parçası haline gelmiştir.

Buca'daki köşklerin ne kadarının günümüze kadar ulaşabildiği bir soru işaretidir. Buca'da yaşamış olan bazı ünlü ailelerin evlerinin yeri günümüze kadar tespit edilememiştir. Bunlar arasında kuşkusuz en ünlüsü Maltass ailesidir. Maltass ailesinin dışında Corsini ve Holton gibi ailelerin de evlerinin kesin yeri tespit edilememiştir. Levantenler dışında varlıklı Rumların da Buca'da köşklerinin olduğu (Sevastopoulos, Baltazzi, Issigonis ve Ispartalıyanlar başta olmak üzere) unutulmamalıdır. Tüm bu faktörler göz önüne alındığında Buca'daki tarihi köşklerin belki de yarısının günümüze gelemediği söylenebilir. 

Buca'da günümüze ne kadar köşkün gelemediğini tespit etmek artık çok zor olsa da; son yüz yıllık süreçte, fotoğraflar, söyleşiler ve çeşitli kaynaklar aracılığıyla günümüze gelemeyen bazı köşklerin isimlerini ve yerlerini biliyoruz. Bu köşklerin bazıları yıkılarak yerlerine apartmanlar dikilmiş, bazıları parka dönüştürülmüş ve bazıları da tamamen yıkılmamış olsalar da harabe haline gelmişlerdir. Buca'da günümüze kadar gelebilen köşklerin ise devletin ya da belediyenin özel bir çabası sonucu değil de,  tamamen tesadüfi şekilde günümüze kadar geldiğini görmekteyiz. Örneğin; Forbes, Rees, Baltazzi ve De Jongh köşklerinin devlet kurumları haline getirilerek ayakta kalabildiklerini, bunun dışında köşklerin restorasyonuna yönelik özel bir çaba gösterilmediği bilinmektedir. Günümüzde bu köşkler ayakta olsa da durumları sanıldığı kadar iyi değildir ve restorasyon gerektirmektedir. Bunların yanında bir de özel şahsiyetlerin sayesinde günümüze gelebilen köşkler vardır. Örneğin; Francis Blackler Köşkü (Falbo olarak da bilinir) ya da Heginbotham Köşkü'nün günümüze kadar iyi korunmuş olmalarının sebebi içinde oturan şahsiyetlerin köşklere iyi bakmış olmasıdır. Ne var ki, Mıssır Köşkü ve Renda Köşkü gibi köşkler ise yakın zamana kadar çok iyi durumdayken, terkedildikten kısa süre sonra harabeye dönmüşlerdir. Son olarak da eklenmesi gereken bir konu, köşklerde kasıtlı olarak çıkartılan yangınlardır. Sit alanı statüsünden dolayı köşklerin yıkılıp yerine bina yapılması yasak olduğundan, pek çok mülk sahibi köşkleri yaktırarak, ileride arsasından faydalanabileceğini ummuş ve özellikle 1980 ve 1990'larda pek çok Buca köşkü bu akıbete uğramıştır. Stephanie Farkoh ve Marcel Balladur köşkleri bunlara örnektir. Bu iki köşkün de 1990'lara kadar çok iyi durumda oldukları bilinmektedir.

Bu yazıda Buca'da günümüze kadar gelemeyen ve bir zamanlar nerede oldukları bilinen köşklerin tespiti ve yerlerinin gelecek nesillere aktarılmasının yanı sıra, harabe haline gelmiş olan köşklerin de ön plana çıkarılması ve aynı zamanda siyasi yönetimlerin ve çeşitli kuruluşların da Buca'nın eşsiz tarihi dokusuna daha duyarlı bir şekilde sahip çıkması amaçlanmıştır. Buca'nın tarihi dokusuna sahip çıkılmadığı sürece gelecekte pek çok tarihi Buca yapısının daha akıbetinin nereye varacağı günümüzde pek çok örnekte mevcuttur.

2. Buca'da günümüze kadar gelemeyen köşkler

- William Blackler Köşkü -

Buca Heykel'in çaprazına denk gelen ve günümüzde özel bir işletme tarafından işletilen, yerel insanlarca Buca Parkı olarak bilinen arazide bulunmaktaydı. Üçgen saçaklı çatı mimarisiyle tipik bir Mimar Vafiyadis yapısı olduğu izlenimi vermekte ve bu yönüyle, iki saçaklı Farkoh ve Ispartalıyan (Baltazzi) köşklerinden ayrılmaktaydı. İlk yapıldığı tarihlerde Buca'nın batı girişinde bulunmaktaydı ve ilerisinde Kızılçullu'ya kadar düzenli bir yerleşim bulunmamaktaydı.

William Blackler Köşkü, 1946 yılı.Binanın kesin yapılış tarihi bilinmemekle beraber, 1800'lerin sonu ya da 1900'lerin başında yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Binanın mimarının Rum mimar Vafiyadis olduğu bilinmekle birlikte, binayı ilk kimin yaptırdığına dair çelişkili ifadeler vardır. Stephanie Farkoh, binayı yaptıranın aynı zamanda eski belediye binasının da ilk sahipleri olan Farkoh ailesi olduğunu söylemiştir. Feyyaz Erpi ilk sahibinin bilinmediğini söylemektedir. Marcel Icard'a göre ilk sahibi Alevra isminde bir Rum ailesidir. Alparslan Bey'e göre ise ilk sahibi Blackler ailesidir. İfadeler arasında tek uyuşan Blackler ismidir. Valerie Blackler da köşkün 1911 yılında Blackler ailesi tarafından yaptırıldığını söylemektedir. 

Bucalılar tarafından Bahçeli Köşk olarak da anılan köşkün geniş bir bahçesi bulunmakta ve bahçenin ortasında bir havuz ve yol boyunca uzanan ağaçlar dizisi bulunmaktaydı. Ayrıca yapımında Marsilya'dan ithal edilen kiremitler kullanılmıştı. 

Marcel Icard'ın verdiği bilgilere göre, köşkte Alevra isminde Rum bir kadın oturuyordu. Sonrasında 1940'lı yıllarda Alman konsolosluk konutu olarak kullanılmıştır. Sonraki yıllarda pansiyon ve otel olarak kullanılan köşkün mülkiyeti devlet demiryollarına geçmiştir. 1981 yılında harabe halinde olan köşk, 1983'te yıkılmıştır. Türkiye Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından sit alanı olarak ilan edilmesine rağmen yıkılan bu köşk, Buca evlerinin korunması açısından da sonraki yıllarda kötü bir örnek teşkil etmiştir.

Menderes Caddesi üzerindeki bu parkta bir zamanlar William Blackler Köşkü bulunmaktaydı


- Sevastopoulos Evleri -

Sevastopoulos Evleri'nin çoğul olarak anılma sebebi, Protestan Kilisesi ile Kapuçin Manastırı arasında bir dizi evin olmasıdır. Aslen Sakız Adası'ndan Buca'ya gelmiş olan bu Rum aile varlıklıydı ve İzmir'de bir takım ticari faaliyetlerde bulunmaktaydılar. Bunun yanında Rum olmalarına rağmen, Buca'daki Avrupalı ailelerle akrabalık ilişkileri de kurmuşlardı.

Sevastopoulos Evleri, 1925 yılı (Fotoğraf: Levantine Heritage)Kararas isimli Rum yazar ''Buca: İzmir'in çiçek köyü'' isimli kitabında Yukarı Aya Yani Kilisesi'nin bahçesinde bulunan Rum Mezarlığı'nda iki adet dev anıt mezar olduğundan bahsetmektedir. Bunlardan bir tanesi de Sevastopoulos ailesine aittir. Bizans/ Sakız geleneğinden gelen bu ailenin başı olan Pandeli Sevastopoulos, İzmir'deki Rum cemaatin önde gelenlerindendir. Önceden de ifade edildiği gibi, Protestan Kilisesi ve Kapuçin Manastırı arasında bulunan arazide bahçeleri ve evleri vardır. Ancak bu küçük arazide bahçe ve evlere sahip olmak mümkün olmayacağından, daha yukarıda kalan ve günümüzde Yaylacık mahallesini oluşturan bölgede arsa sahibi oldukları tahmini yapılabilir.

Alex Baltazzi'ye göre, Sevastopoulos ailesi Baltazzi ailesiyle yakın akrabalık ilişkileri içerisindeydi. 1583'te Sakız Adası'na yerleşen Bizans kökenli asil bir aileden geliyordu. Evanjelik Okulu'nun ve Yunan Hastanesi'nin de kurucusu bu aileydi. Bahçenin girişinde 'S' harfi vardı. Baltazzi, zaman içinde bu evlerin yıkıldığını ve arazinin Kapuçin Manastırı (günümüzde Buca Kız Yetiştirme Yurdu) arazisine dahil edildiğini ifade etmiştir. Günümüzde evden bir iz kalmamıştır.

Protestan Kilisesi ile Kapuçin Manastırı arasındaki bu alanda
bir zamanlar Sevastopoulos Evleri vardı
 


- Fred ve Julia Gout Evi -

Bu eve ait çok fazla bilgi bulunmamaktadır. Muhtemelen 1800'lerin sonu ya da 1900'lerin başında yaptırılmıştır ve ilk sahibi Gout ailesidir. Gout ailesinin Buca'da geniş bir aile olduğu ve çeşitli yerlerde evlerinin olduğu bilinmektedir. Bu evde sonraki yıllarda çeşitli Levanten aileler oturmuştur. Heykel Meydanı'nın karşı sokağında, Manoli Oteli'nin çaprazı, Hole Köşkü'nün tam karşısındaydı. Günümüzde yerinde bir düğün salonu bulunmaktadır.

Fred ve Julia Gout Evi günümüzde düğün salonuna çevrilmiş durumda
ancak bahçe duvarlarının halen durduğu görülüyor
 


- Aliberti Köşkü -

Aliberti Köşkü'nün yapılış tarihi 1900'lerin başıdır. Arazinin ilk sahipleri De Jongh ailesidir. De Jongh ailesi, Birinci Dünya Savaşı sırasında hava saldırılarından korunmak için günümüzde De Jongh Köşkü olarak bilinen yere taşınmışlardır. Savaş bittikten sonra eve geri gelmişlerdir. Aliberti Köşkü kuşkusuz Buca'nın en zarif yapılarından biriydi (Fotoğraf: Levantine Heritage)Köşk, sonradan Aliberti ailesine geçmiştir. Uzun yıllar Aliberti ailesi tarafından kullanılmıştır. Aliberti ailesinin kullanımında olduğu yıllarda bahçe düzeni ve çeşit çeşit meyve ağaçlarıyla ünlenmiştir. Bahçenin ortasında bir havuz ve içinde de süs balıkları vardı. Alsancak'ta bir hastahanede çalışan Sezar Aliberti, Bucalıları ise ücretsiz muayene ediyordu. Aliberti ailesinin ayrıca günümüzdeki Atlı Spor Kulübü'ne yakın üzüm bağları vardı. Tütün ve üzümlük şarap üretimi yapıyorlardı. 1967 yılında Bucalılarca sevilen Kont Sezar Aliberti hayatını kaybettiğinde tabutu, her kesimden insan tarafından taşınmıştır. Kont Aliberti öldükten sonra, Aliberti ailesi Bornova'ya taşınmaya karar vermiş ve köşkü satmışlardır. Giderken de köşkün bahçesindeki ünlü süs havuzunu da yanlarında götürmüşlerdir. Bir süre öğrenci yurdu olarak kullanılan köşk, devlet tarafından istimlak edilmiştir. Sonraki dönemde Aliberti Köşkü'nün de içinde olduğu Hasanağa Bahçesi'nin kuzeyindeki geniş arazinin fakülte olarak değerlendirilmesi kararlaştırılmıştır. Uzun yıllar metruk halde kalan ve zerafetini yitiren ev, en sonunda 1980'li yıllarda yıkılarak yerine bir fakülte yapılmıştır.

Aliberti Evi, kuşkusuz Buca'nın estetik açısından en zerafetli evlerinden biriydi ve Barff, Rivens evleri korunabilmişken, Aliberti Evi'nin neden yıkıldığı halen bir soru işaretidir.

Aliberti Köşkü'nün yerinde günümüzde dev bir fakülte binası var. Geriye ise sadece bahçenin devasa ağaçları kalmış durumda. 


- Gout Köşkü -

Gout Köşkü'ne ait bir bilgi bulunmamaktadır. Sadece ilk sahiplerinin Gout ailesi olduğu bilinmektedir ve yapılış tarihi 1700'ler olmalıdır. 1749'da İsveçli seyyah Frederic Hasselquist bu evde kalmış olmalıdır. 1810 yılında Lord Byron'ın ziyaret ettiği köşk de burasıdır. Lord Byron'ın burada dostu olan Gout ailesinin misafiri olduğu ve bazı şiirlerini burada yazdığı bilinmektedir. Söylentiye göre, Lord Byron buradaki bir ağaca adını kazımış ve sonrasında adın kazılı olduğu yer, ağaçtan kesilerek hatıra olarak İngiltere'ye götürülmüştür. 1816'da İngiliz gezgin William Turner da Gout'ların evinde kalmıştır.

Günümüzde Hasanağa Bahçesi'nin kuzeyinde, Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuzçeşmeler Yerleşkesi'nin olduğu arazide, bir zamanlar yer alan Gout Köşkü'nün, 1950'lere kadar ayakta kaldığı bilinmektedir. Gout ailesi 1792'de İzmir'e gelen bir ailedir ve Buca'nın da en eski ve köklü Levanten ailelerinden biridir. İlk yıllarında İngiltere'ye halı ihracatı ile uğraşmışlardır. 1865'te iflas ettikleri bilinmektedir. William Blackler'a göre, Lee Köşkü ile birlikte Buca'daki en görkemli iki köşkten biri Gout'lara ait köşktü. Gout ailesi bu araziyi köşkleri ile birlikte 1890 yılında Bliss ailesine satmışlardır. Bliss ailesi de bu köşkü yıkarak, 1894 yılında yeni bir köşk inşa etmişlerdir.


- Bliss Köşkü -

Daha önceden Gout'lara ait olan arazideki eski köşk, 1890'da Bliss ailesine satılmıştır. Bliss ailesi de eski köşkü yıkarak, 1894 yılında yerine kendi köşklerini yapmışlardır. Lord Byron'ın ziyareti anısına 'Byron Geçidi' olarak adlandırılan ve selvi ağaçları tarafından iki sıra halinde oluşturulan, bahçenin girişinden eve kadar uzanan ağaçlık promenadın bu dönemde de varlığını sürdürdüğü bilinmektedir. 

Köşkü bir süre Buca Protestan Kilisesi papazlarından Robert Pickering Ashe ve ailesinin kiraladığı bilinmektedir ancak Gordon ailesinden önce mi yoksa sonra mı kiraladıkları anlaşılamamıştır.

Bliss Köşkü, 19. yy. sonu (Fotoğraf: Levantine Heritage)Bliss ailesi tarafından 1902 yılında Gordon ailesine satılmıştır. Gordon ailesinin köşke sahip olduğu dönemde kuzeydeki geniş arazi 'tarla' olarak adlandırılmıştır. Burada at yetiştiriciliği yapılmaktaydı ve muhtemelen at haraları da vardı. Gordon ailesinden önce de Bliss ailesinin mülkiyetinden olan 'tarla' arazisinin, onun öncesinde Gout ailesinin mülkiyetinde olup olmadığı bilinmemektedir. Ne var ki, Lord Byron'ın geniş bir araziyi gezdiğinden bahsedildiği göz önüne alınırsa, Gout ailesinin de büyük ihtimalle bu araziye sahip oldukları tahmini yapılabilir. Günümüzde bu arsa da, köşkün kendi arazisi gibi, Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuzçeşmeler Yerleşkesi'nin sınırları içerisindedir. Köşk, 1913 yılında Stephen Gordon öldükten sonra dul karısı tarafından bir Türk'e satılmıştır. Nancy Stevenson'a ait belgelerde, 1922'den önce bir süre yapının boş kaldığı yazmaktadır. Buradan da Türk ailenin evi savaştan sonra almış olduğu anlaşılmaktadır. 1970'lere kadar su kuyusu bulunan evden, geriye bir şey kalmamıştır.

Bliss Köşkü, DEÜ Dokuzçeşmeler Yerleşkesi'nin giriş kapısının biraz ilerisine tekabül etmekteydi


- Werry Köşkü -

Köşkün ilk sahiplerinin Werry ailesi olduğu bilinmekle beraber, geniş bir bilgi bulunmamaktadır. Werry ailesi diplomat ve nüfuzlu bir aileydi. Sonrasında evde McVittie ailesi oturmuştur. 1922'de McVittie ailesi evden ayrılmış ve evi kısa süre sonra da muhtemelen Türk bir aileye satmıştır.

Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki sahiplerine ait bir bilgi bulunmamaktadır. Levantenler gittikten sonra bahçenin bakımlı halinin kaybolduğu ancak defne ve badem ağaçları başta olmak üzere çeşit çeşit ağaçların uzun yıllar bahçede yer almaya devam ettiği bilinmektedir. 1940'lı yıllarda Türk bir aileye aittir. Sonraki yıllarda pansiyon olarak kullanılmış ve Bucalılarca Yeşil Köşk olarak adlandırılmıştır. 1950'li yıllarda yandıktan sonra 1970'lerde yıkılmış ve o tarihten bu yana köşkün arazisi boş kalmıştır. Ayrıca Yaralı Kartal isimli filmin bir kaç sahnesi de 1960'lı yıllarda burada çekilmiştir. Günümüzde köşkün olduğu arazi zeytin ağaçlarıyla kaplanmıştır ve içerisinde bir kahvehane bulunmaktadır. Köşkün bacası 2016 yılına kadar ayakta kalabilmeyi başarmış fakat 2016 senesinin kış ayında çıkan bir fırtınada yıkılmıştır.

Werry Köşkü'nden geriye kalan tek eser olan
ev bacası da yakın zamanda yıkıldı


- Aliotti Köşkü -

Günümüzde Buca'nın merkezindeki en önemli mesire alanı olan Hasanağa Bahçesi'nin esas sahipleri geçmişte İtalyan Levanten Aliotti ailesiydi. Aliotti ailesi Ege Bölgesi civarında çok geniş arazilere sahipti ve Buca'da da en geniş araziye sahip aileydiler. Aliotti ailesinin başı olan Enrico Aliotti ve onun kardeşi Albert Aliotti'nin Buca'da sürekli bir şekilde kaldığına dair bir bilgi yoktur. Aliotti ailesi muhtemelen Buca'yı sayfiye yeri olarak kullanmaktaydılar. Buna rağmen Aliotti Bahçesi, gür bir şekilde ağaçlandırılmıştı ve bahçede bir adet küçük hayvanat bahçesi vardı. Hayvanat bahçesinde egzotik hayvanlar bulunmaktaydı.

Aliotti Köşkü'nün 1900'lerin başında sağlamken çekilmiş bir fotoğrafı1926 yılında (bazı kaynaklara göre 1925) Aliotti'ler araziyi ve köşkü Ödemişli Hasan Ağa'ya satmıştır. 1930'lu yılların başında Aliotti Köşkü yanmıştır. Yandıktan sonra Hasan Ağa, köşkün restorasyonu ile uğraşmamış ve bahçenin kuzeybatısındaki önceden yaptırmış olduğu yeni, büyük bir eve taşınmıştır. Bahçenin içindeki bazı konutları da kiraya vermiştir.

1925 tarihli 'Alyoti Parkı' isimli bir yazı yayınlayan Anadolu gazetesine göre ise Aliotti Bahçesi, 1925 yılında Sarıgöllü Hasan Ağa tarafından dört bin İngiliz lirasına satın alınmıştı. Bahçenin ortasında zarif bir köşk ve bu köşkün birkaç metre ötesinde de mahir eller tarafından yapılmış havuzlar ve fıskiyelerle de süslenmiş bir kayalık vardı. 

Günümüzde köşkten geriye bir adet çift taraflı giriş merdiveni kalmıştır. 

Aliotti Köşkü'nden geriye kalan tek yapı,
çift yönlü giriş merdiveni
 


- Hasanağa Evi -

Ödemişli Hasan Ağa'nın 1926 (bazı kaynaklara göre 1925) yılında Aliotti arazisini satın almasından sonra, arazinin güneybatı ve kuzeybatı köşelerinde iki taş ev yaptırdığı bilinmektedir. İki ev de günümüze kadar gelememiştir.

Hasanağa'ya ait evin 1980'lerde çekilmiş bir fotoğrafı 
(Fotoğraf: Buca'da Konut Mimarisi (1838-1934), Feyyaz Erpi, 1987)
Hasanağa kuzeybatıdaki büyük taştan evde oturmuştur ve 1938'de vefat ettikten sonra evin kime geçtiği yönünde bir bilgi yoktur ancak ailenin 1938'de Ödemiş'e geri taşındığı bilinmektedir. İkinci Dünya Savaşı sırasında İngilizler tarafından kullanıldığı bilinmektedir. Sonraki yıllarda bir süre Hasanağa Bahçesi'nin bekçilerinin lojmanı olarak kullanılmıştır. Ev, 1980'li yıllara kadar ayakta kalmış ve bu tarihlerde yıkılmıştır. 

Klasik Türk mimarisini yansıtan bu ev ince bir işçilik ile yapılmıştı. Feyyaz Erpi'ye göre evin bu derece ince bir işçilikle yapılması, Rumlar Buca'dan ayrıldıktan sonra mimarinin tamamen çökmediğinin ve ince işçilik yapabilecek birikime sahip insanların Buca'da hala olduğunun bir göstergesidir.

Hasanağa'nın evinin yeri taksi durağının hemen arkasındaydı. 


- Filipucci Evi -

İtalyan Levantenlerden Filipucci ailesine ait ev ile ilgili fazla bir bilgi bulunmamaktadır. 1959 yılında yapılmıştır. Buca'nın batı çıkışında, Şirinyer yolu üzerinde yapılan Roels, Sponza ve Micaleff ailelerinin evleri gibi, 1950'lerden sonra yapılan yeni nesil Buca evlerindendir ve klasik Buca mimarisi ile bir benzerliği yoktur. Sonraki yıllarda Filipucci'lerin ikinci kuşağı olan Romano ailesine geçen ev, geç dönemde yapıldığından dolayı tarihi eser statüsünde değildi ve bundan dolayı bir engelle karşılaşmadan yakın zamanda yıkılmıştır ve yerine apartman dikilmiştir.

Not: İlginç bir şekilde eve ait bir fotoğraf bulunamadı.

Filipucci Evi yıkılmış, yerine iki tane apartman dikiliyor 


3. Buca'da harabe durumundaki köşkler

- Stephanie Farkoh Köşkü -

1903-1906 yılları arasında Rum mimar Vafiyadis tarafından yaptırılmıştır. 1965 yılına kadar Suriyeli Hıristiyan (Süryani) Farkoh ailesi tarafından kullanılmıştır. 

Stephanie Farkoh Köşkü uzun yıllar muayenehane olarak Bucalılara hizmet vermişti (Fotoğraf: Anonim)1980'lerden 1995'e kadar Doktor Selçuk Bey'in muayenehanesi olan bu ev, sonraki yıllarda boş bir şekilde dururken çıkan şüpheli bir yangın sonucu büyük hasar görmüştür. 2000'li yılların başlarında restore edilebilecek halde olmasına rağmen, evin sahipleri ve belediye arasında çıkan anlaşmazlık sonucu köşk bir türlü restore edilememiştir. Bir iddiaya göre de, bürokratik sorunlar ve Anıtlar Kurulu'nun çıkardığı engeller köşkün restorasyonunu engellemiştir. Köşk, son yıllarda iyice çökmüş ve harabe haline gelmiştir.

Stephanie Farkoh Köşkü'nün hikayesi, yerel ve merkezi yönetimlerin tarih mirasına sahip çıkmadığı zaman tarihin nasıl yok olduğunun kanıtıdır. Buca Heykel'de her gün binlerce insanın önünden geçtiği merkezi bir noktada olmasına rağmen, köşk yıllar içinde adeta göz göre göre yok olmuştur.

Son yıllarda köşkü restore etmek için bazı girişimler yapılmışsa da sonuç alınamamıştır.

Köşk son yıllarda iyice çökerek harabe haline geldi 


- Mıssır Köşkü -

Mıssır Köşkü'nün yapım tarihi 1800'lü yılların sonlarına dayanmaktadır. Köşkün ilk sahiplerinin büyük ihtimalle Forbes ailesi olduğu ve Forbes'lerin köşkü Mıssır'lara sattıktan sonra Buca'nın güneybatısındaki hakim bir tepede kendi ünlü köşklerini yaptırdıkları tahmin edilmektedir. 

Mıssır Köşkü, 20. yy. başı (Fotoğraf: Levantine Heritage)Buca'daki Mıssır ailesi geniş bir aileydi ve meyve işi başta olmak üzere pek çok alanda ticaret yapmaktaydı. İlk olarak İran'daki Hıristiyanlar'a uygulanan baskılardan kaçarak 1740'lerde İzmir'e gelmişlerdi. Çok etkili ve köklü bir aileydi ve Roma Kilisesi ile sıkı bağları vardı. Mıssır ailesinin Buca'daki kesiminin başı olan Charles Mıssır, Türkiye'den ABD'ye meyve ithalatı yapıyordu. Bunun yanı sıra İzmir'deki tiyatroyu yapan da kendisiydi. Ayrıca, Buca'daki ilk merkezi ısıtmalı sistemi Mıssır Köşkü'ne de kendisi getirmiştir.

Mıssır ailesi 1922 yılında İzmir'i terketmişse de, savaştan sonra geri gelmişlerdir. Buca'ya geldiklerinde köşklerine dokunulmadığını görüp sevinseler de, bundan sonraki işler Mıssır ailesi için yolunda gitmemiştir. Buca'daki Rum köylüler artık yoktur ve dolayısıyla da kuru meyve ticaretinden anlayan kalifiye eleman kalmamıştır. Bunun sonucunda da, en azından Buca'da, eski günlerinden uzak kalmışlardır. Charles Mıssır, 1927 yılında hayatını kaybetmiştir ve sonrasında Mıssır ailesinin ABD, Atina gibi yerlere dağıldıkları, bir kesiminin de İzmir'de kalarak Paterson, De Jongh gibi ailelerle karıştığı görülmektedir.

Mıssır Köşkü ise sonrasında Türk bir aileye geçmiştir. 1970'lerde yurt olarak kullanıldığı bilinmektedir. Sonraki yıllar ise köşk için adeta sonun başlangıcıdır. Uzun süre sahipsiz kaldıktan sonra, 2014 yılında çıkan bir yangın sonrası ağır hasar görüp kendi kaderine terkedilmiş ve zamanla çürümeye başlamıştır. Günümüzde çok kötü durumdadır ve acilen restorasyon yapılmazsa, bir kaç sene içerisinde çökecektir.

Acil restorasyon yapılmazsa Mıssır Köşkü'nün
çökmesi an meselesi
 


- Renda Köşkü -

Buca Renda Köşkü olarak bilinen tarihi yapı hakkında bir bilgi yoktur. Eski Bucalılar tarafından ''Horozlu Köşk'' olarak adlandırılmıştır. 1950'li yıllarda postahane olarak kullanılmıştır.

Renda Köşkü, muhtemelen okul
olarak kullanıldığı zamanlarında
 
(Fotoğraf: Buca'da Konut Mimarisi (1838-1934), Feyyaz Erpi, 1987) 
Renda Köşkü, 1960'tan 1976'ya kadar Çamlaraltı Koleji, bu tarihten sonra ise Buca Ticaret Lisesi'nin idari binası olarak kullanılmıştır. 1995'te boşaltılan bina, geçen zaman içinde harabeye dönüşmüştür. Buca İlçe ve İl Milli Eğitim Müdürlükleri, 1998'den 2006'ya kadar defalarca İzmir Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu'na binanın durumunu iletmiş ancak İzmir Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu, röleve ve restorasyon projeleri hazırlanmadan yapıya müdahaleye izin vermemiştir. Buca Belediyesi, binanın 2003 yılında yola doğru çökmesinin ardından yapının etrafına metal bariyer çekmiştir. Günümüzde yan duvarlarının çoğunun yıkılmasıyla daha da harabeye dönen Renda Köşkü de, yönetimlerin ilgisizliği sonucu göstere göstere yok olan başka bir tarihi eser olarak kayıtlara geçmiştir.

Buca'da pek çok tarihi eserde olduğu gibi buraya bir
barikat çekilmiş, tarihi yapının ölümü bekleniyor
 


- Hacılar Evi -

Cumhuriyet'ten sonra Hacılar isimli Drama göçmeni aile oturduğu için bu isimle anılan evin, Russo Köşkü'ne modellik yaptığı tahmin edilmektedir. Alt tarafı kargir, üst tarafı ise ahşap olan ve giriş kısmında mozaikler bulunan bu evin günümüze kadar sadece alt kısmı gelebilmiştir. 

20. yüzyılın başındaki bu fotoğrafta en önde görüldüğü üzere, büyük ihtimalle
bir Rum'a ait dükkan ya da kahvehane olarak kullanılıyordu
 
Cumhuriyet'ten önce Rum bir aileye ait olmakla birlikte, büyük ihtimalle bir bakkal ya da kasap dükkanı olarak kullanılıyordu. Cumhuriyet'ten sonra Hacılar ailesine nasıl geçtiğiyle ilgili bir bilgi bulunmamaktadır.

1930'lara kadar Hacılar ailesi tarafından kullanılmıştır. 1950'li ve 1960'lı yıllarda Ural ailesi tarafından hem oturulmuş hem de bakkal dükkanı olarak işletilmiştir. Sonraki yıllarda başka bir aileye geçmiş ve bir süre yufkacı ve kadayıfçı olarak kullanılmıştır. 1999'da çıkan yangın sonucu ev büyük oranda hasar görmüştür. Günümüzde sadece dış duvarı ve giriş kapısı ayaktadır.

Hacılar Evi'nin günümüzdeki hali


- Marcel Balladur Evi -

Buca'nın Erdem Caddesi üzerinde, Hacılar ve Nicola Aliotti evi arasında kalan bu evin ilk sahiplerinin Balladur ailesi olduğu tahmin edilmekle beraber, Sakızlı Rumların yoğun olduğu bir bölge olduğundan dolayı, ilk sahiplerinin Rum bir aile olma olasılığı da kuvvetlidir. 

Balladur ailesi Fransız ve Levanten bir aile olarak bilinse de, ataları Nahcıvan'dan Anadolu'ya göç etmiş olan Ermeni kökenli bir ailedir.

Balladur ailesinin başı Pierre Balladur'un üç kızı ve üç oğlu dünyaya gelmiştir. 1993-95 yılları arasında Fransa Başbakanı olacak olan Edouard Balladur, erkek çocuklarının en küçüğüdür ve kendisinin çocukluğu bu evde geçmiştir. Balladur ailesinin 1935'te Marsilya'ya göç etmesiyle ev el değiştirmiştir ancak Balladur ailesinin hepsinin o dönemde Buca'dan ayrılmadığı bilinmektedir. Buca'da Balladur ismiyle yaşayan son kişi olan Edgar Balladur ise 1984'te hayatını kaybetmiştir. Ayrıca, Balladur ailesinin bir başka ferdi olan Charles Balladur, 1930'lu yıllarda Ford şirketiyle olan yakın ilişkileri aracılığıyla Türkiye'deki ilk seri araba üretim işine giren isim olmuştur.

Marcel Balladur Evi, Bursa Pazarı olarak kullanıldığı 1980'lerde 
(Fotoğraf: Buca'da Konut Mimarisi (1838-1934), Feyyaz Erpi, 1987) 
Antuan Karakulak da, söyleşisi sırasında ev ve Balladur ailesi hakkında bazı bilgiler vermiştir. Karakulak'a göre, sonradan Fransa Başbakanı olacak olan Edouard Balladur, askerliğini yapmak için 16-17 yaşlarında Fransa'ya gider ve bir daha dönmez. Balladur ailesi Avusturya ve Fransa'ya göç eder. Evi ise 125.000 liraya Afyonlu Türk bir aileye satarlar. Türk aile yıllarca 'Bursa Pazarı' isimli bir market işlettikten sonra burayı kiraya verirler.

Marcel Balladur Evi, 1999'da yanındaki Hacılar Evi ile birlikte şüpheli bir yangın geçirir. Sonrasında iyice çökerek harabe haline döner. Günümüzde sadece dış duvarı ayaktadır.

Günümüzde hemen solundaki Hacılar Evi gibi,
kendisinin de sadece dış duvarı ayakta
 


- Nicola Aliotti Evi -

Ev ile ilgili çok fazla bir bilgi yoktur. Aliotti ailesince oturulduğu için Nicola Aliotti evi olarak bilinmektedir. Buca'da uzun yıllar boyunca oturmuş olan Rose Marie Caporal tarafından Nicola Aliotti Evi olarak tanımlanmıştır. Bunun yanı sıra, Alex Baltazzi sağlığında, burada Balladur ailesinin fertlerinin de oturmuş olduğundan bahsetmiştir. Buradan çıkan sonuç, çeşitli zamanlarda Balladur ve Aliotti aileleri tarafından kullanılmış olduğudur. İlerideki yıllarda Türk bir aile olan Yalaz ailesi tarafından kullanılmıştır.

Nicola Aliotti Evi, 2000'lerin başı (Fotoğraf: Levantine Heritage)Nicola Aliotti Evi, 1970'lerden itibaren kullanılamaz hale gelmiştir. 1980'lerde restorasyonu gündeme gelmiş ancak İzmir Röleve ve Anıtlar Müdürlüğü tarafından restorasyonu reddedilmiş ve zamanla daha da çökerek günümüzde harabe haline gelmiştir. Günümüzde giderek daha da çökmektedir ve acilen restorasyon yapılması gereken yapılar içerisindedir. 


- Petter Evi -

Buca Erdem Caddesi üzerinde Ernest Balladur Evi'nin tam karşısında bulunmaktadır ve günümüzde harap haldedir. Hakkında bir bilgi yoktur. Öğrenilebilen tek bilgi, Antuan Karakulak tarafından verilmiştir. Karakulak, evin İngiliz Petter ailesine ait olduğunu söylemiştir.

Petter Evi, muhtemelen 1970'lerde (Fotoğraf: Anonim)Petter isimli İngiliz aileye ait bu eski evin Buca'nın günümüzde ayakta olan en eski evlerinden biri olduğu tahmin edilmektedir. Binanın yapımında tamamen ahşap kullanılmıştır. Buca'da 1800'lü yılların yarısına kadar ahşap evler kullanıldığı ve bu yıllarda yaşanan bir deprem sonrası taş ev kullanımının yaygınlık kazandığı düşünüldüğünde, evin en az 150-160 yıllık olduğu söylenebilir. Maalesef bu eşsiz özelliğine rağmen, Petter Evi uzun yıllardır hiç bir müdahale yapılmaksızın kaderine terk edilmiştir.

Ahşap yapısı ile eşsiz Buca mimarilerinden olan
Petter Evi, günümüzde adeta çürümeye bırakılmış durumda
 



Yardımcı Haritalar

Buca'da günümüzdeki tarihi yapılar haritası

Buca'da günümüze kadar gelemeyen yapılar haritası

Buca'nın tarihi yapılarını gösteren interaktif harita için tıklayınız.



Bu yazı atalarimizintopraklari.com tarafından oluşturulmuştur. Tüm hakları saklıdır. Bu yazının tamamı ya da bir kısmı kitap, dergi ve gazetelerde kaynak gösterilmeden kullanılamaz.



- Kaynakça -

levantineheritage.com/note41.htm 

levantineheritage.com/weber.htm 

levantineheritage.com/testi5.htm 

yapi.com.tr/haberler/tarihi-renda-kosku-coktu_3647.html 

Buca, Nikos Kararas, 1962

Buca'da Konut Mimarisi (1838-1934), Feyyaz Erpi, 1987