BUCA'NIN RUM MİMARİSİNİN İZİNDE

19. yüzyıla kadar Seydiköy’e bağlı küçük bir Rum köyü olan Buca, 1800’lü yılların başında Avrupalı ailelerin gelmeye başlamasından itibaren köy görünümünden uzaklaşıp, İzmir şehir merkezi ile sıkı bağları olan bir sayfiye kasabası haline gelmiştir. 1872’de tren yolunun inşaatının tamamlanmasıyla ise gelişim süreci daha da hızlanmış ve 1900’lerin başında nüfusu 10,000’i aşmıştır.

Buca, Levantenler ve az sayıda Ermeni, Musevi ve Türk nüfus ile birlikte karışık bir kasaba haline gelse de, özünde Rum ağırlıklı kimliğini korumaya devam etmiştir. 1878 yılında yayınladığı kitapta yazar John Murray, Buca’nın Hazreti Yahya (Aya Yani) gününde tam bir festival alanına döndüğünü anlatmaktadır.  Hazreti Yahya günü Ortodoks Rum nüfus için çok kutsal bir gündür. Bunun yanında Buca’nın yerleşim biçimi de nüfus yapısı hakkında bilgi vermektedir. Buca’daki günümüzdeki Yaylacık ve Dumlupınar mahallelerinin geçmişte yukarı (apano) ve aşağı (kato) Rum mahalleleri olarak anılması da bunun göstergesidir. Her ne kadar Levantenler’in Katolik Kilisesi civarı ve Buca tren istasyonu civarı gibi yoğunlaştığı yerler olsa da, Rumlar gibi mahalle kültüründen uzaktırlar. Levantenler yerli halk ile kısmi ilişkiye girmiş, genel olarak büyük bahçeli evlerinde yaşayarak, kendi aralarında ilişki kurmuşlardır. Çeşitli kaynaklar da Buca nüfusu hakkında bilgi verirken Rum nüfusunu binlerle ifade ederken Levanten nüfus hiç bir kaynakta bir kaç yüzü geçmemektedir.

 

Buca’nın cumhuriyet öncesi tarihini yazarken Rum kimliği merkeze oturmaktadır. Aksi takdirde, Buca’nın 1922 öncesi tarihini yazmak imkansız hale gelmektedir. Günümüzde tarihi Buca bölgesini gezerken Rum evlerinin olduğu bölge hemen dikkat çekmekte ve günümüzde yoğun bir yapılaşmaya maruz kalan bu tarihi ilçeye renk katmakta ve Bucalılar için de adeta bir nefes alma yeri olmaktadır. Buca, pek çok İzmir ilçesine kıyasla yapılaşma açısından ne kadar şanssızsa, tarih açısından da o kadar şanslıdır denilebilir. İzmir’in diğer tarihi ilçeleri Seydiköy, Karşıyaka ve Bornova gibi yerler bazı tarihi köşklere sahip olsa da, hiç biri Buca gibi bu kadar iyi korunmuş tarihi bir mahalleye sahip değildir. Buca gibi geçmişte Rum çoğunluklu bir nüfusa sahip olan Seydiköy, günümüzde yoğun bir yapılaşmaya maruz kalmamış ve küçük yapısını sürdürerek Gaziemir’e bağlanmış olsa da, 1922 yılında geçirdiği bir yangın dolayısıyla tarihi mahallesi yok olmuştur. Karşıyaka ise bir kaç köşk dışında tarihi kimliğini tamamen yitirmiş ve çarpık bir yapılaşma ile denizi dışında geriye bir şeyi kalmamıştır. Bornova ise Buca gibi değerli köşklere sahip olmaya devam etmektedir ve bunun yanında halen az sayıda Levanten nüfus barındırmaktadır. Ne var ki, Buca gibi korunmuş tarihi bir mahallesi yoktur. Kuşkusuz bu noktada tarihi İzmir şehir merkezinden bahsetmeden olmaz. 1922’den önce gayrimüslim çoğunluğa sahip olan ve tarihi kaynaklarda genellikle ‘Smyrna’ olarak adlandırılan günümüzün İzmir’i bile tarihi bir bölgeye sahip değildir. Bunun en büyük sebebi ise kuşkusuz Büyük İzmir Yangını’dır. Buradan çıkarılacak sonuç bir kez daha Buca’nın aslında ne kadar da eşsiz bir tarihe sahip olduğudur. Günümüze kadar pek çok tarihi eserini kaybetmiş olsa da Buca halen İzmir tarihi açısından yatırım yapılması ve korunması gereken bir noktadadır. Sahip olduğu tüm tarih mirasına rağmen, günümüzde pek çok Buca evi çürümekte ve adeta sonunu beklemektedir. Oysaki yatırım yapılıp, restore edildikleri sürece Buca, İzmir’in Brugge’ü olma potansiyeline sahiptir.


Buca sokaklarında gezerken, özellikle Dumlupınar mahallesinin tarihi atmosferi insanı yüz yıl önceye götürmektedir. Dumlupınar mahallesi geçmişte Aşağı Rum Mahallesi olarak bilinmekteydi ve yukarı mahalleye göre daha üst tabakanın oturduğu mahalle konumundaydı. Aslında, Müslümanlar Buca’ya gelmeye başladıktan sonra da bu durum çok değişmeden 1950’lere kadar korunmuştur. Yukarı mahallede çiftçi, aşağı mahallede memur kesim oturmaya devam etmiştir.

Dumlupınar mahallesinde gezerken, tarihi atmosferin Yaylacık yani yukarı mahalleye göre daha fazla olmasının sebeplerinden biri de Yaylacık mahallesinin günümüzde sit alanı içerisinde olmamasıdır. Bunun sonucunda aşağı mahalle korunabilmişken, yukarı mahalle günümüzde bazı istisnalar dışında apartmanlara teslim olmuştur. Dumlupınar mahallesinde ise sonradan yapılan evler bile kat sınırına takıldığından dolayı mahallenin atmosferini bozamamaktadır.

Dumlupınar mahallesinde dikkat çeken gelişmelerden biri ise buradaki evlerin de kafe modasına uyum sağlamasıdır. Buradaki pek çok ev kafeye dönüştürülerek en azından yok olmaktan kurtulmaktadır. Belki de en iyisi bu şekildedir. Aksi takdirde restorasyon çok külfetli ve zahmetli bir iş olduğundan evler kendi kaderine terk edilmektedir.

Buca’da Rumlara ait çok fazla bilgi yoktur. Bunun en büyük sebebi ise 1922’de Rumların Buca’yı apar topar terketmiş olmasıdır. Buca’da Rumların mübadele ile ayrıldığı gibi yanlış bir kanı vardır. Oysa ki, mübadele 1924’te Lozan Antlaşması’ndan sonra başlayan bir süreçtir. Rum aileler ise Ekim 1922’ye kadar Buca’yı terketmiş durumdaydılar. Bundan dolayı günümüzde evlerin sahiplerini bulmak da mümkün değildir. Levanten aileler İzmir’de savaştan sonra da kalmış ve çoğu için apar topar bir kaçış söz konusu olmayıp, pek çoğu Türkiye ile bağlarını sürdürmüştür. Bundan dolayı pek çok evin hangi Levanten aileye ait olduğu biliniyor ya da en azından bazı ipuçlarına göre tahmin edilebiliyor. Rumlar için ise bu durum söz konusu değildir.

Günümüzde tarihi mahallelerde dolaşırken evlerin verdiği iki ipucu var.İlki evlerin mimarisi dolayısıyla sahiplerinin geçmişte zengin mi yoksa fakir mi olduğu. İkincisi ise evlerin yapılış tarihleri. Bazılarının kapı girişlerinde yazan yapılış tarihleri yüzyıldan uzun süredir duruyor. Çoğunluğunda 1876, 1890 gibi 19. yüzyılın sonuna denk gelen tarihler var. Bazıları ise 1900’lerin başında yapılmış. Aşağı mahalle, yukarı mahalleye göre daha geç bir tarihte oluşturulduğu için, Dumlupınar mahallesinde 1840, 1850 gibi tarihleri görmek zaten sürpriz olurdu.

Dumlupınar mahallesinde dikkat çeken bir ayrıntı ise bazı evlerin abartılı bir şekilde restore edilmiş olmalarıdır. Evlerin restorasyonu elbette elzem olsa da, gereğinde abartılı bir restorasyon evlerin orijinalliğine zarar vermekte ve tarihi dokuyu bozmaktadır. Bazı evler ise yapısal olarak bozulmuş durumdadır. Örneğin hiç bir penceresi olmayan bir eve yandan pencere açılmış ya da tam tersine penceresi olan bir evin ise penceresi kapatılmıştır. Ya da altta yeni bir pencere açılmıştır.

Dumlupınar mahallesi ile ilgili söylenmesi gereken son şey ise harap haldeki bazı evlerin durumudur. Pek çok ev iyi durumda olmasına rağmen, bazı evlerin yıkılmaya yüz tutmuş olması mahallenin tarihi dokusunun da tabiri caizse karizmasını çizmektedir ve bu konuda yetkililer gerekli adımları atmalıdırlar.

Buca’nın tarihi dokusunu oluşturan iki mahalleden biri ise yukarı mahalle yani Yaylacık mahallesidir. Balkanlar’da Yunanistan’da Yaylacık isimli bir köyden gelen Bucalılar tarafında, köyün anısını yaşatmak için mahalleye bu isim verilmiştir. Ancak, bilinenin aksine bu mahalleyi kuranlar Buca’ya gelen göçmenler değildir. Yaylacık mahallesi yani 1922’den önce Rumlar’ın deyimiyle Apano Mahalla yani yukarı mahalle, zaten Buca’nın en eski mahallesidir. Buca’nın ilk yerleşimi burasıdır.

Feyyaz Erpi’ye göre, Yaylacık mahallesinde 1800’lerin ortalarına kadar çoğunlukla ahşap evler vardır. Bu tarihlerde gerçekleşen bir depremden sonra ise ahşap ev yapmaktan büyük oranda vazgeçilerek daha çok taş evler tercih edilmeye başlanmıştır. Günümüzde gerçekten de ahşap evlerin oranının aşağı mahalleye göre, yukarı mahallede daha fazla olduğu söylenebilir. Ne yazık ki, bu ahşap evlerin çoğu da hem yaşı hem de ilgisizlik dolayısıyla çok kötü haldedir.

Buca’da tarih mirası konusundaki en büyük tehditlerden biri de insanların bilinçsizliği ve bunun Buca evlerine verdiği zarardır. Son zamanlarda maalesef Buca evlerinin çoğunun duvarına sprey boyalar ile yazılar yazılmaktadır. Bu durum çok kötü bir görünüme sebep olmaktadır.

Yaylacık mahallesinde tarihi yapılarından, Dumlupınar mahallesine göre çok daha kötü durumda olduğu gözlenmektedir. Bunda bu binaların sit alanı içerisinde olmamasının da etkisi büyüktür. Yaylacık mahallesinin sadece güney kesimi sit alanı içerisindedir ve geriye kalan bölge sit alanı içerisine alınmadıkça tarihi yapılar yok olup gidecektir. Günümüzde zaten Yaylacık mahallesi sözde ‘kentsel dönüşüm’ yapılarak büyük bir değişim içerisine girmiştir. Elbette yıkılan evlerin hepsi tarihi değildir ancak bu dönüşümden tarihi evler de nasibini almaktadır. Oysa ki, Yaylacık mahallesi Buca’nın en eski yerleşimidir ve sahip çıkılması gerekmektedir.

Buca’nın sokaklarında gezerken elbette üzücü manzaralarla birlikte güzel manzaralarla da karşılaşılmaktadır. Bazı Rum evlerinin restore edilerek adeta hayata tutundukları görülmektedir.

İşlemiş oldukları mimari de bir çok noktada hayranlık uyandırıcıdır ve Buca tarihine renk katmaktadır. Örneğin, kapıların üzerinde işlenmiş olan metalin şekli büyük bir ustalık eseridir. Ya da yazın serin olsun diye evlerin içerisinde, duvarda oluşturdukları boşluklar ve bu sayede hava akımını sağlamaları dahicedir. Günümüzde betondan yapılma evlerde yazın sıcaklık büyük bir sorun olmuşken, bundan en az yüz yıl öncedeki dönemlerde yaz sıcaklığına basit çözümler bulunmuş ve evler serin kalmıştır.

Günümüzde Bucalı Rumlar’dan çok fazla şey geriye kalmamıştır. Haklarında bilinen bilgiler dahi çok sınırlıdır. Bunun yanında, yapmış oldukları evler durmakta ve Buca tarihinin önemli bir parçasını oluşturmaktadır.



Bu yazı atalarimizintopraklari.com tarafından oluşturulmuştur. Tüm hakları saklıdır. Bu yazının tamamı ya da bir kısmı kitap, dergi ve gazetelerde kaynak gösterilmeden kullanılamaz.